Osmanlı’nın son zamanlarında iş hayatına alan Türk kadını çalışmayı tereddütle karşıladı, bu yüzden alçak gönüllü davranma ihtiyacı hissetti. Yaptığından emin olamamanın verdiği şüpheyi alçak gönüllülük olarak dışa yansıttı. Modern itenin en büyük aktörü kadındır. Modernite, sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada kadının rolü üzerinden gerçekleşti, birçok değişim topluma onun üzerinden kabul ettirilmeye çalışıldı. “Kadın evinden ne kadar uzaklaşırsa, o derece modern olur.
Gerçek kadın kimliği, ev hanımlığı değildir.” şeklindeki düşünceler, modernizmin sunduğu fikirlerin toplumda yaygınlaşmasıyla ilgilidir. Kadının çalışması, toplumdaki değişimin göstergelerinden biri olarak görülüp, onun çalışmasına propaganda unsurları açısından hep övgüyle yaklaşıldı. Bu durum, “modernist düşünce” olarak sunulunca, toplumdaki bazı değerlerde değişimler yaşandı.
Bunun ailede, özellikle karı koca arasındaki bağlar üzerinde zayıflatıcı etkisi olmuştur. Sonuçta kadının bu süreçten nasıl çıktığının hesabı iyi yapılmalıdır. Mesela kadın, eğer çalışırsa toplumsal statüsünün daha iyi olacağını hissetti, insanlar arasında daha fazla kabul gördü, çalışmaya özendirildi, çalışan kadına imrenildi. O, “Takdir ediliyor ve onaylanıyorum.” şeklindeki düşünceyle çalışma hayatına girdi, fakat annelik ve ev hanımlığı rolünü de terk edemedi.
Ayrıca bu yeni role erkek de uyum sağlayamadığından, kadının evdeki konumu da değişmedi. Erkek, “Bütün gün çalışıyorum, eve gittiğimde eşime yardım etmek zorunda değilim!” düşüncesiyle kadına yardım etmedi. Fakat eve geldiği zaman her şeyin yolunda gitmesini istedi. Böyle olunca kadının yükü daha da arttı. Bu durum, kadının zararına olmuştur.